Almanya,  Avrupa

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ 54934/00 Başvuru Numaralı, 29 Haziran 2006 Tarihli Karar Gabriele WEBER ve Cesar Richard SARAVIA / Almanya

Hazırlayan: Merve AYDIN

OLAY

Alman vatandaşı olan Gabriele Weber (birinci başvurucu) ve Uruguay vatandaşı olan Cesar Richard Saravia (ikinci başvurucu), Uruguay/Montevideo’da yaşamakta olup 10 Ocak 2000 tarihinde aşağıda ayrıntıları açıklanacak olan ihlal iddiası ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuş ve akabinde 29 Haziran 2006 tarihinde başvuruya ilişkin olarak karar verilmiştir.

Dava, e-posta, posta ve kitle iletişim araçlarıyla gerçekleştirilen haberleşmenin gizliliğine getirilen kısıtlamalara dair “G 10 Yasası” olarak da adlandırılan 1968 tarihli Yasa’nın (1994 tarihli Suçla Müdahale Yasası ile tadil edilmiştir) çeşitli hükümlerine ilişkindir.

Özellikle Federal İstihbarat Teşkilatı’nın sözde stratejik izleme sırasında kitle iletişim araçlarıyla gerçekleştirilen haberleşmenin kaydedilmesi ve ayrıca bu şekilde elde edilen kişisel verilerin kullanılması ile bahsi geçen kişisel verilerin, diğer yetkililere iletilmesine ilişkin yetkilerinin genişletilmesine dikkat çekilmektedir. Stratejik izleme, Federal Almanya Cumhuriyeti’nin karşı karşıya olduğu, Federal Almanya Cumhuriyeti topraklarına silahlı bir saldırı veya uluslararası terör saldırıları ve diğer bazı ciddi suçlar gibi ciddi tehlikeleri belirlemek ve önlemek için haberleşmeye müdahale ederek bilgi toplamayı amaçlamaktadır. Bu izlemeden kasıt, belirli kişilerin kitle iletişim araçlarıyla gerçekleştirdiği haberleşmenin dinlenmesi olup izlenen kişilerin planladıklarından veya işlediklerinden şüphelenilen bazı ciddi suçları önlemeye veya soruşturmaya hizmet etmektedir.

Birinci başvurucu, çeşitli (Alman ve yabancı) gazeteler ile radyo ve televizyonlarda düzenli olarak çalışan serbest bir gazetecidir. Özellikle savaş, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı ile kara para aklama gibi Federal İstihbarat Teşkilatı’nın gözetimine tabi olan konuları araştırmakta ve araştırmalarını yürütmek için düzenli olarak farklı ülkelere seyahat etmektedir.

İkinci başvurucu ise Montevideo Belediye İl Meclisi’nin bir çalışanıdır ve birinci başvurucunun görevde olduğu dönemde hem birinci başvurucunun telefonundan hem de kendi telefonundan mesajlar aldığını ifade etmiştir. Sonrasında bu mesajları (o anda birinci başvurucu) her nerede ise oraya ilettiğini beyan etmiştir.

Başvurucular, kişisel kullanımları üzerinden haberleşme özgürlüklerine saldırıldığını iddia ederek kitle iletişim araçlarıyla gerçekleştirdikleri haberleşmenin izlenmesine imkân sağlayan söz konusu Yasa’nın (salt) var olmasından yola çıkarak Federal Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuşlardır.

Başvurucular, G10 Yasası’nı tadil eden Suçla Mücadele Yasası’nın bazı hükümlerinin, başta haberleşmenin gizliliği hakkı olmak üzere bilginin kaderini belirleme hakkı, basın özgürlüğü, mahkemelere etkin başvuru hakkı gibi birtakım temel hakları göz ardı ettiğini iddia etmiş ve teknolojik ilerlemenin dünyanın her yerinde kişisel verilerin toplanmasını mümkün kıldığını, birçok haberleşmenin, herhangi bir somut şüphe olmaksızın izlenebildiğini, bu izlemenin bireyler açısından da kullanılabildiğini ve Yasa’nın kapsadığı hassas alanlarda basının, etkili soruşturmalar yürütmesini engellediğini ileri sürmüşlerdir.

Federal Anayasa Mahkemesi ise öncelikle dava konusu hükümlerin, uluslararası haberleşmeyi izlemeyi amaçlaması nedeniyle başvurucuların, Almanya’da ikamet etmiyor olmalarının önemsiz olduğunu belirtmiştir. Ancak Mahkeme, birinci başvurucunun aksine ikinci başvurucunun haklarına müdahale edilmesi yönündeki iddiasını -detay belirtilmeksizin yalnızca birinci başvurucunun yokluğunda onun iletişimi ile ilgilenmiş olmasına dayanması nedeniyle- yeterince kanıtlayamadığına karar vermiştir.

Birinci başvurucunun şikâyetini ise kısmen dikkate alan Federal Anayasa Mahkemesi, Suçla Mücadele Yasası’nın bazı hükümlerinin, Anayasa’da belirtilen ilkelerle bir kısım uyumsuzluklarının bulunduğu ifade etmiş olup ayrıntıları ilerleyen bölümlerde açıklanacaktır.

İLGİLİ İÇ HUKUK

Almanya Federal Cumhuriyeti dahilindeki Anayasa ve 1968 tarihli e-posta, posta ve haberleşmenin gizliliğine ilişkin sınırlamalar ile ilgili Yasa uyarınca herkesin görüşlerini söz, yazı ve resimlerle serbestçe açıklama ve yayma ile erişilebilir kaynaklardan serbestçe bilgi edinme hakkına sahip olduğu belirtilmiş olup aşağıda sayılan istisnalar haricinde e-posta, posta, kitle iletişim araçlarıyla gerçekleştirilen haberleşmedeki iletişimin gizliliğinin dokunulmaz olduğu kabul edilmiştir.

Mahkeme tarafından 1994 tarihli Suçla Mücadele Yasası daha detaylı incelemiş olup G 10 Yasası olarak adlandırılan yasa, 1994 tarihli Suçla Mücadele Yasası ile tadil edilmiş ve stratejik izlemenin gerçekleştirileceği konuların kapsamı kitle iletişim araçlarıyla gerçekleştirilen haberleşmeyi de kapsayacak şekilde genişletilmiştir.

G 10 Yasası’na göre izleme faaliyeti bireylerin izlenmesi veya stratejik izleme şeklinde gerçekleştirilebilmekte ve ciddi bir tehdidin bulunması halinde izleme faaliyeti bir tedbir olarak uygulanabilmektedir. Ancak bu durumda dahi G 10 Yasası, birtakım kısıtlamalar öngörmekte ve izleme tedbirini süreyle sınırlamaktadır.

İzleme faaliyeti, Parlamento Denetleme Komisyonu ve G 10 Komisyonu olarak adlandırılan iki organ tarafından denetlenmekte ve izleme faaliyetine izin veren Federal Bakanın, en az altı ayda bir uygulama hakkında komisyonu ve ayrıca G 10 Komisyonu’nu aylık olarak bilgilendirmesi ve bu komisyonun onayını alması gerekmektedir.

Bu kapsamda ilgili Yasa’nın 3(1) ve 3(2). maddelerinin tadil edilmesiyle birlikte, sabit telefon hatları üzerinden değil de örneğin uydu veya radyo röle bağlantıları ya da sloganlar aracılığıyla gerçekleştirilen haberleşmenin izlenmesine ve bu şekilde elde edilen verilerin kullanılmasına izin vermekte ve bazı hallerde iletişim gizliliğinin kısıtlanmasına karar verilebilmektedir. Bu kapsamda aşağıdaki hallerde ilgili kanun uyarınca iletişimin izlenmesi/takip edilmesi mümkündür:

* Almanya Federal Cumhuriyeti’ne silahlı saldırı;

* Almanya Federal Cumhuriyeti’nde uluslararası terör saldırılarının gerçekleştirilmesi;

* Uluslararası silah kaçakçılığı ve birtakım yasaklanmış dış ticaret faaliyetleri;

*Almanya Federal Cumhuriyeti topraklarına uyuşturucu madde ithali;

*Devletin barış veya güvenliğine karşı tehdit içeren suçlar;

*Cinayet, hırsızlık, evrakta sahtecilik, dolandırıcılık, vb. suç halleri.

Bu kapsamda elde edilen kişisel veriler, Yasa’nın 3(3) ile 3(5). maddelerinin tadil edilmesiyle birlikte, yukarıda bahsedilen suçlardan birinin planlandığı, işlendiği veya işlendiğinden şüphelenildiğine dair somut göstergeler mevcut ise kullanılabilmektedir. Bahse konu verilerin iletilmesi hususunda ise bu tür bir aktarım, yalnızca önemli bir hukuki menfaatin korunmasına hizmet ediyorsa ve ceza gerektiren suçların planlandığı veya işlendiğine dair yeterli şüphe mevcut ise orantılı ve kabul edilebilir bulunmaktadır. Ayrıca ilgili Yasa’nın 3(6), 3(7) ile 7(4). maddeleri tadil edilerek, elde edilen verilerin artık gerekli olmaması ve ilgili madde uyarınca diğer makamlara iletilmesinin gerekmediği hallerde verilerin yok edilmesi gerektiği düzenlenmiştir.

Yasa’nın tadil edilen 3(8). maddesi ile birlikte ise Yasa, izleme amacını tehlikeye atmayacak şekilde, izlenen kişilerin haberleşmenin gizliliğine getirilen kısıtlamaya yönelik olarak bilgilendirilmesini yükümlü kılmıştır. Bununla birlikte, 9(2). maddenin tadil edilmesiyle birlikte, izleme tedbirlerinin G 10 Komisyonu tarafından denetlenmesini öngörmektedir.

ŞİKAYETLER

Başvurucular, G 10 Yasası’nı tadil eden Suçla Mücadele Yasası’nın bazı hükümlerinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (“Sözleşme”) 8. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı gösterilmesi hakkını ihlal ettiğini iddia ederek şikayetçi olmuşlardır. Birinci başvurucu ayrıca, Suçla Mücadele Yasası’nın aynı hükümlerinin, Sözleşme’nin 10. maddesi tarafından güvence altına alınan basın özgürlüğü hakkını da ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Bununla birlikte başvurucular, kısıtlamalara ilişkin herhangi bir bildirimde bulunulmamasının ve birtakım durumlarda yargı denetiminin hariç tutulmasının Sözleşme’nin “etkili başvuru hakkı” başlıklı 13. maddesini ihlal ettiğini de iddia etmiştir.

Hükümet ise başvurucuların iddialarını kabul etmeyerek öncelikli olarak her iki başvurucunun da Uruguay’da ikamet etmekte olduğunu ve bu ülkedeki kitle iletişim araçlarıyla gerçekleştirilen haberleşmeye müdahale edildiği gerekçeleriyle Sözleşme haklarının ihlal edildiğini ileri sürdüklerini, bu kapsamda yurt dışından yapılan haberleşme izlemesinin sınır ötesi bir eylem olarak nitelendirilmesi gerektiğini ve Almanya’nın yargı alanına girmediğini iddia etmiştir.

İkinci olarak ise her iki başvurucunun da iç hukuk yollarını tüketmediğini ve ikinci başvurucunun, temel haklarının G 10 Yasası nezdinde alınan tedbirlerle engellendiği yönündeki iddiasını yeterince kanıtlayamadığını, nitekim bu nedenle Federal Mahkeme tarafından da başvurusunun kabul edilemez bulunarak reddedildiğini belirtmiştir.

Üçüncü ve son olarak Federal Anayasa Mahkemesi, söz konusu hükümlerin Anayasa’ya aykırı olduğunu beyan ettiği sürece, başvurucuların Sözleşme’ye dayalı olarak haklarının ihlal edildiği konusunda mağdur olamayacaklarını iddia etmiştir.

Söz konusu iddialara karşılık olarak başvurucular ise, Federal İstihbarat Teşkilatı’nın yetkilerinin yeni G 10 Yasası’nda da devam ettiğini, gizli izleme nedeniyle bu faaliyete maruz kaldıklarını ispat edemediklerini ancak Sözleşme’deki haklarının ihlal edildiğine yönelik iddialarında haklı olduklarını ifade etmişlerdir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME

Mahkeme, başvurucular tarafından iç hukuk yollarının tüketilmiş olduğu belirterek mevcut davada Hükümet tarafından yapılan bu itiraz hakkında karar vermeyi gerekli görmemiştir.

a. Sözleşme’nin 8. Maddesinin İhlal Edildiği İddiası

Başvurucular, kitle iletişim araçlarıyla kurulan haberleşmenin izlenmesi suretiyle stratejik izleme süreci başta olmak üzere kişisel verilerinin aktarımı ve kullanımı, kişisel verilerinin diğer makamlara iletilmesi ve onlar tarafından kullanılması, kişisel verilerin imha edilmesi ve tüm bu gerçekleşen süreçlere dair başvurulara herhangi bir bildirimde bulunulmaması halini, Sözleşme’nin “özel ve aile hayatına saygı hakkı” başlıklı 8. maddesine aykırılık olarak değerlendirerek bu haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

Hükümet ise suçun önlenmesi ve kovuşturulması için söz konusu verilerin iletilmesinin gerekli ve amaçlanana ulaşmak için makul bir yol olduğunu ve bu veri iletimi sürecine dair yeterli güvencelerin mevcut olduğunu ileri sürmüştür.

Mahkeme, telefon görüşmelerinin 8. madde anlamında “özel hayat” ve “yazışma” kavramları dâhilinde olduğunu, mevcut G 10 Yasası’nın birtakım hükümlerinin, kitle iletilişim araçlarıyla gerçekleştirilen haberleşmenin dinlenmesine izin verdiği ölçüde, başvurucuların özel hayatlarına ve yazışmalarına saygı gösterilmesi haklarına müdahale ettiğini ve verilerin diğer makamlara iletilmesinin ve bunların kullanılmasının, ele geçirilen kişisel veriler hakkında bilgi sahibi olan kişi grubunu genişlettiğini, alınan gözetim tedbirlerinin ilgili kişilere bildirilmeme halini de göz önünde bulundurarak başvurucuların, 8. madde kapsamındaki haklarına müdahale teşkil ettiği yönündeki kanaatini açıklamıştır.

Ancak Mahkeme müdahalenin, Sözleşme’nin 8. maddesinin 2. fıkrasında atıfta bulunulan meşru amaçlardan biri veya birkaçını kapsayıp kapsamadığı, hukuka uygun olup olmadığı ve ayrıca demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı yönünden değerlendirme yapılması gerektiğini ifade etmiştir.

Yukarıdaki değerlendirmeler ışığında Mahkeme, G 10 Yasası’nın tadil edilen düzenlemeleri ile birlikte Federal Anayasa Mahkemesi’nin yaklaşımı da göz önüne alındığında müdahalenin hukuka uygun olduğu ve yeterli usulde önlemleri içerdiği görüşünde olduğunu belirtmiştir. Bununla birlikte, ilgili dönemdeki G 10 Yasası’nın ihtilaf konusu olan hükümlerinin tümünün, devletin stratejik izleme yetkilerinin kötüye kullanılmasına karşı yeterli ve etkili garantilerin mevcut olduğunu tespit etmekle birlikte davalı devlet müdahalesinin, demokratik bir toplumda ulusal güvenlik çıkarları açısından gerekli olduğunu ifade etmiştir. Nitekim iç hukuk uyarınca izlenen herhangi bir kişi, izleme amacı tehlikeye atılmaksızın haberleşmesinin ele geçirildiği hususunda bilgilendirilebilir. Buradan hareketle mahkeme de söz konusu hüküm ile bilgilendirme hususunda güvence sağlandığı kanaatindedir.

Bu kapsamda Mahkeme tarafından başvurucuların, Sözleşme’nin 8. maddesi kapsamındaki başvurularının reddine karar verilmiştir.

b. Sözleşme’nin 10. Maddesinin İhlal Edildiği İddiası

Birinci başvurucu tarafından, müdahaleye dayanak Yasa’nın birtakım maddelerinin, Sözleşme’nin “ifade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesini ihlal ettiği, bu tür tedbirlerin, birtakım sorunları araştıran gazetecilerin çalışmalarına halel getirdiği, gazetecilik faaliyetleri sırasında alınan bilgilerin gizli kalacağının artık garanti edilemeyeceği ve bu kapsamda gazeteci iletişiminin gizli kalamayacağından yola çıkarak özgür basının öneminin göz ardı edildiği iddia edilmiştir.

Hükümet ise stratejik izleme tedbirlerinin, birinci başvurucunun ifade özgürlüğüne müdahale etmediğini, gözetimin amaçlarına aykırı olabilecek görüşlerin ifade edilmesini veya bilgi alınmasını kısıtlamayı amaçlamadığını, Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. fıkrası uyarınca müdahalenin haklı olduğunu ifade ederek başvurucu iddialarına itiraz etmiştir.

Mahkeme, ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun temellerinden birini oluşturduğunu ve basına sağlanacak güvencelerin özel bir önem taşıdığını ve bu minvalde gazetecilik kaynaklarının korunmasının, basın özgürlüğünün temel taşlarından biri olduğunu ve böyle bir koruma olmaksızın kamuoyunun yeterince bilgilendirilmesinin güç olacağını ve bu tür bir müdahalenin basının, doğru ve güvenilir bilgi sağlama misyonunu olumsuz etkileyebileceğini ifade etmiştir.

Bu kapsamda Mahkeme, birinci başvurucunun bir gazeteci olarak araştırma konuları olan uyuşturucu ve silah kaçakçılığı ya da savaş gibi aynı zamanda stratejik izlemenin de odak noktası olan konularda ilgili kişiler ile iletişim kurduğunu ancak gazetecilik amaçlı haberleşmenin izlenmesi, diğer makamlara iletilmesi ve gazetecilik kaynaklarının ifşa edilmesi halinde telefonla aranma veya bilgi vermekten caydırılma tehlikesinin mevcut olduğunu ifade etmiştir.

Mahkeme eldeki davada, birinci başvurucunun ifade özgürlüğüne müdahale edildiğini kabul etmekte ise de yukarıda sıralanan suçları önlemek için stratejik izleme yapıldığını ve [özel olarak] bir gazetecinin izlenmesi yönünde bir amacın bulunmadığını ve ayrıca izleme tedbirinin gazeteci kaynaklarının ortaya çıkarılmasına yönelik olmadığından hareketle müdahalenin ciddi olmadığına ve elde edilen verilerin yalnızca belirli ciddi suçları önlemek için kullanılmasını sağlayan müdahalenin meşru amacıyla uyumlu olduğu ve ulusal kurumların gerekçelerinin yeterli ve etkili olduğuna kanaat getirmiştir.

Tüm bu nedenlerle birinci başvurucu yönünden Sözleşme’nin 10. maddesi kapsamındaki şikayetlerin yukarıda açıklanan nedenlerle reddine karar verilmiştir.

c. Sözleşme’nin 13. Maddesinin İhlal Edildiği İddiası

Başvurucular, müdahaleye dayanak G 10 Yasası’nı tadil eden Suçla Mücadele Yasası’nın etkili bir hukuk yoluna başvurma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüşlerdir.

Mahkeme, Sözleşme’nin 8. ve 10. maddeleri kapsamındaki esasa ilişkin şikayetlerin açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar vermiştir. Benzer nedenlerle başvurucuların 13. madde kapsamında “tartışılabilir bir iddiası” bulunmadığı gerekçesiyle bu yönüyle de talebinin reddine karar vermiştir.

KARAR

Yukarıda açıklanan nedenlerle, Mahkeme oyçokluğu ile başvurunun kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

***

Kararın orijinal tam metni için bkz: https://hudoc.echr.coe.int/fre?i=001-76586

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

error: Content is protected !!