AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ S. ve Marper-Birleşik Krallık Davası Kararı
(04/12/2008)
Britanya vatandaşları S. (‘birinci başvurucu’ olup Mahkeme, ilk başvurucunun kimliğinin açıklanmaması yönünde yaptığı talebi kabul etmiştir) ve Michael Marper (‘ikinci başvurucu’), ülkelerinde kendileri hakkında başlatılan ceza takibinin, beraat ve kovuşturmaya yer olmadığı kararlarıyla sonuçlanmasına rağmen resmi makamların, parmak izleri, hücre örnekleri ve DNA profillerini saklamaya devam etmeleri sebebi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (‘AİHM’) başvurmuşlardır. Başvurucular, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. ve 14. maddeleri kapsamında yer alan haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle 16 Ağustos 2004 tarihinde Birleşik Krallığı muhatap alarak şikâyette bulunmuştur.
Başvurucular sırasıyla 1989 ve 1963 doğumlu olup Sheffield’da oturmaktadır. Birinci başvurucu, 19 Ocak 2001’de yakalanmış ve hırsızlık yapmakla suçlanmıştır. Suç tarihinde on bir yaşında olan birinci başvurucunun parmak izi ve DNA örneği alınmış ve akabinde 14 Haziran 2001 tarihinde beraat etmiştir. İkinci başvurucu ise 13 Mart 2001’de yakalanmış, birlikte olduğu kişiye şiddet uygulamakla suçlanmış, parmak izi ile DNA örneği alınmış ve akabinde hakkındaki şikâyet geri alındığından kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
Ceza takibinin, beraat ve kovuşturmaya yer olmadığı kararlarıyla sonuçlanması sonrası başvurucular, parmak izi ile DNA örneklerinin imha edilmesini talep etmişlerse de bu talepleri reddedilmiştir. Akabinde başvurucular bu kararın, yargı denetiminden geçmesini talep ederek İdare Mahkemesine başvurmuşlar ancak bu talepleri de reddedilmiştir. İstinaf Mahkemesine yapılan başvuru neticesinde de ilgili yerel mahkeme kararı onanmıştır. Onama kararının gerekçesinde şüphelilerden alınan parmak izleri ve DNA örneklerinin saklanmasının önemli faydası olduğu ifade edilmiş ve saklanan parmak izleri ve DNA örneklerinin, özellikle son üç yıl içerisinde ağır suçların tespit edilmesi ve kovuşturulmasında önemli bir rol oynadıkları belirtilmiştir. Buradan hareketle ilgili verilerin saklanmasının, özel hayata saygı hakkına aykırı olmadığı belirtilerek, aksi durum söz konusu olsa dahi müdahalenin çok hafif olduğu ve çatışan haklar bakımından karşılaştırma yapıldığında dengeli bir müdahale olduğu eklenmiştir.
Diğer yandan başvurucular ise bu şekilde bir saklama işleminin, beraat etmiş olmalarına rağmen kendilerinden şüphelenilmesine neden olacağını ileri sürmüştür. Hükümet yetkilileri ise böyle bir muhafazanın ilgili kişinin beraat etmiş olduğu suçla hiçbir ilgisi olmadığını, ileride işlenebilecek suçlara ilişkin olarak yapılacak kovuşturmaları kolaylaştırmaya yaradığını öne sürmüştür. Zira kişilerin DNA örneklerinin muhafaza edilmesinin, sadece kendi profillerinin, gelecekte bir suç mahallinde bulunan bir profille uyum sağlaması durumunda işe yarayabileceği yönünde açıklama yapmıştır.
İstinaf makamı, aşağıda belirtilen beş kriter doğrultusunda yapılan müdahalenin amaçla orantılı olduğuna karar vermiştir:
- Parmak izleri ve örnekleri yalnızca suçun tespiti, soruşturulması ve kovuşturulması amacıyla saklanmıştır.
- Parmak izleri ve örnekler, suç mahallinden toplanan mukayese edilecek parmak izleri ya da örnekler olmadan hiçbir işe yaramamaktadır.
- Parmak izleri kamuya açıklanmamıştır.
- Eğitimsiz bir kişi, saklanan materyallerden bir kişinin kimliğini tespit edememektedir.
- Saklanan verilerle ulusal veri tabanının genişletilmesi, suçla mücadelede önemli avantajlar sağlamıştır.
Bu kriterlerden hareketle İstinaf makamı, parmak izleri ve DNA örneklerinin saklanmasında meşru amacın söz konusu olduğunu vurgulamıştır.
İç Hukuk
*1984 tarihli Polis ve Suç Delilleri Yasası
1984 tarihli ilgili Kanun uyarınca parmak izi ve vücuttan örnek alınması, bir suç takibi için gerekli olmadıkça ve yetkili kişilerce onay verilmedikçe ilgili kişinin rızası olmadan alınamaz. Bu verilerin işlenmesi için gerekli şartların oluşması halinde ise ilgili kişinin bilgilendirilmesi gerekmektedir.
Bahse konu Kanunun 64. maddesi, bir suçla ilgili olarak yapılan soruşturma çerçevesinde parmak izi ya da örnekleri alınan kişinin, beraat etmesi halinde bu parmak izi veya örneklerin, cezai eylemlerin tespiti ya da önlenmesi, bir suçun kovuşturulması ya da takip edilmesi amaçları haricinde ‘soruşturmanın kapatılmasından hemen sonra’ imha edilmeleri gerektiğini hüküm altına almıştır.
* 1998 Tarihli Veri Koruma Yasası
1998 tarihli Veri Koruma Yasası, Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu’nun, 1995 tarihli 95/46/CE sayılı direktifini uygulayabilmek amacıyla kabul edilmiştir.
*Ulusal Polis Bilgisayarlarındaki İsim Kayıtlarının Muhafaza Edilmesine İlişkin 2006 Direktifleri
Ulusal Polis Bilgisayarlarındaki İsim Kayıtlarının Muhafaza Edilmesine İlişkin 2006 Direktifi, genetik iz ve parmak izleriyle ilgili bilgilerin muhafaza edilmesine ilişkin birçok açıklama içermektedir. Bu direktifler, ulusal polis veri tabanındaki verilerin imha edilmesinden ziyade, bunlara erişimin nasıl kısıtlanabileceğine dair birtakım prensipler barındırmakta ve ulusal polis veri tabanında yer alan bilgilere kademeli olarak erişimi öngörmektedir. Buna göre; mahkûm edilmeyen kişilerle ilgili bilgilere erişimin otomatik olarak kısıtlanacağı, mahkûm edilmiş olan kişilerle ilgili bilgilere erişimin, suçun ağırlığına, şüphelinin yaşına ve verilen cezaya göre örneğin 5 yıldan 35 yıla kadar geçen sürelerin bitimiyle kısıtlanacağı, bazı mahkûmiyetler için erişimin hiçbir şekilde kısıtlanmayacağı yönündedir.
Avrupa Konseyi’nin 1981 Tarihli Kişisel Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında Bireylerin Korunmasına Dair Sözleşmesi, 1 Aralık 1987 tarihinde Birleşik Krallık’ta yürürlüğe girmiş ve özel nitelikli veri kategorilerini şu şekilde sıralamıştır:
“Madde 6 – Özel Nitelikli Veri Kategorileri
İç hukukta uygun güvenceler sağlanmadıkça, ırk menşeini, politik düşünceleri, dini veya diğer inançları ortaya koyan kişisel nitelikteki verilerle sağlık veya cinsel yaşamla ilgili kişisel nitelikteki veriler ve ceza mahkumiyetlerine dair kişisel nitelikteki veriler, otomatik bilgi işlemine tâbi tutulamazlar.”
Ayrıca Emniyet birimleri tarafından kişisel nitelikteki verilerin kullanılmasını düzenlemeye yönelik 15 sayılı Tavsiye Karar, 1987 tarihinde kabul edilmiş olup özellikle aşağıdaki prensipleri barındırmaktadır:
“Verilerin Toplanması
2.1. Kişisel nitelikteki verilerin, emniyet birimlerince kullanılmak üzere toplanması, somut bir tehlikenin ya da belli bir suçun cezalandırılmasıyla sınırlandırılmalıdır. Bu maddeye yapılacak her istisna, özel bir yasal mevzuatla öngörülmelidir.
(…)
Verilerin Kaydedilmesi
Kişisel nitelikteki verilerin, emniyet birimlerince kullanılmak üzere kaydedilmesi, sadece gerçek verileri kapsamalı ve polislerin, iç hukuk çerçevesinde ve uluslararası hukuktan doğan yükümlülükleri çerçevesinde, yasal görevlerini yerine getirmeleri için gereken verileri sağlamalıdır.
(…)
Verilerin Saklanma Süresi
Emniyet tarafından kullanılacak kişisel verilerin, kaydedildikleri amaçlar için gerekli olmamaları halinde, silinmeleri için gerekli tedbirler alınmalıdır.”
* DNA örneklerinin ceza yargılaması sisteminde kullanılmasına ilişkin Tavsiye Karar, 1992 tarihinde kabul edilmiş olup aşağıdaki açıklamaları içermektedir:
“Ceza takipleri ve soruşturma yapmak amacıyla DNA analizi yapmak üzere alınan örnekler ve bu analizlerden çıkarılan bilgiler, başka amaçlarla kullanılmamalıdırlar.
(…)
DNA analizleri yapmak üzere alınan örnekler ve bu şekilde toplanan bilgilerin, araştırma yapılması ya da istatistiksel çalışmalar için kullanılması gerekli olabilir. Böyle bir kullanım, söz konusu kişinin kimliğinin belirlenememiş olması halinde kabul edilebilir.
(…)
DNA analizi yapılması için örnek alınması sadece iç hukuk tarafından belirlenen koşullarda yapılmalıdır ve bazı devletlerde, örnek alınması için adli bir merciinin izni gerekmektedir.
(…)
DNA analizi yapılması için bir bireyin vücudundan alınan örnekler, kullanıldıkları davada son kararın verilmesinden sonra davayla ilgili ihtiyaç olması durumu hariç olmak üzere muhafaza edilmemelidir.”
Buradan hareketle, DNA analizleri ve bu yolla elde edilen bilgilerin, kullanıldıkları amaç için gereklilikleri ortadan kalktığında silinmeleri gerektiği anlaşılmaktadır. Ancak aşağıdaki durumların mevcut olduğu hallerde daha uzun süre saklama mümkün olabilir:
- i) ilgili kişi muhafaza edilmesini istediğinde;
- ii) bir suç mahallinden elde edilen bir örneğin, kime ait olduğunun bilinmemesi halinde;
Devlet güvenliğinin söz konusu olduğu durumlarda iç hukuk, ilgili kişinin suçlu olduğu tespit edilsin veya edilmesin, örneklerin, DNA analizlerinin ve onlarla ilgili bilgilerin saklanmasını öngörebilir. Ancak belli saklama süreleri belirlenmelidir.
Mahkemenin Değerlendirmesi
- Sözleşme’nin 8. Maddesinin İhlal Edildiği İddiası
Başvurucular, parmak izleri, DNA örnekleri ve genetik profillerinin kalıcı olarak saklanmasını şikâyet ederek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “özel ve aile hayatına saygı hakkı” başlıklı 8. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Başvurucular, bu verilerin saklanması durumunun bireysel kişilikleriyle sıkı sıkıya bağlı olduğunu ve bu durum kontrolünün kendilerinde bulunması gereken kişisel nitelikli verilerle ilgili olduğu gerekçesiyle özel hayata saygı haklarına müdahale niteliğinde olduğunu ileri sürmüşlerdir. Özel hayata bu tür bir müdahalenin sosyal damgalama olduğunu ve bunun psikolojik sonuçları olduğunu belirten başvurucular, özellikle de çocuk olması sebebiyle ilk başvurucu için daha ağır bir ihlal olduğunu vurgulamışlardır. İlaveten, parmak izleri ve DNA örneklerinin muhafaza edilmesinin, 8. maddenin 2. paragrafına uygun olmadığını öne sürmekle birlikte iç hukukta, bu örnek ve profilleri kullanmaları için resmi makamlara çok fazla serbesti tanındığını iddia etmekte ve ayrıca ulusal polis veri tabanında bulunan kayıtlara sadece polisin değil, bunun dışında elli altı kuruluşun daha erişebildiğini ve bunların arasında kamu kuruluşları, idari kuruluşların da bulunduğunu ifade etmişlerdir.
Hükümet ise parmak izleri ve DNA örneklerinin kişisel veri olduğunu kabul ettiğini belirtmekte olup parmak izlerinin, DNA profilleri ve örneklerinin, 1984 tarihli Kanunun 64. maddesinde öngörülen amaçlarla sınırlı olarak muhafaza edilmesinin, Sözleşme’nin 8/1 maddesinde öngörülen, özel yaşama saygı gösterilmesi hakkı kapsamına girmediği kanaatinde olduğunu ifade etmiş ve ayrıca bir DNA profilinin, bir kişinin hücre örneklerinden yola çıkılarak kimliğinin belirlenmesini sağlayan rakamlar dizininden başka bir şey ifade etmediğini ve ilgili bireye ya da kişiliğine ilişkin olarak müdahale edici nitelikte hiçbir bilgi taşımadığını belirtmiştir. Buradan hareketle Hükümet, DNA veri tabanının, suç mahallinden toplanan unsurlarla ilgili olarak yapılacak araştırmalar çerçevesinde yeniden kullanılabilecek olan DNA profillerinin bir araya gelmiş hali olduğunu ve bir kişi kimliğinin yalnızca profilinin, buradaki unsurlardan biriyle uyum sağladığı ölçüde belirlenebileceğini açıklamıştır.
Buradan yola çıkarak Mahkeme, öncelikli olarak başvuranların, parmak izleri ve DNA örneklerinin resmi makamlar tarafından muhafaza edilmesinin, özel yaşamına bir müdahale oluşturup oluşturmadığını incelemiş ve bir kişinin özel yaşamına ait verilerin kaydedilmesinin, 8. madde anlamında müdahale oluşturduğunu ve kaydedilen bu bilgilerin, daha sonra kullanılmış olup olmamasının bir öneminin olmadığını ifade etmiştir. Bununla birlikte Mahkeme, bu bilgilerin hangi çerçevede alındıklarını ve muhafaza edildiklerini, verilerin türünü, kullanıldıkları ve işlendikleri şekli ve bunlardan çıkarılabilecek sonuçları dikkate alarak hüküm kuracağını açıklamıştır.
Mahkeme, ilgili parmak izleri, DNA profilleri ve hücre örneklerinin üç ayrı kategoride değerlendirilmesi gerektiğini, 1998 tarihli Veri Koruma Yasası dahilinde kişisel veri niteliğinde olduğunu kabul etmiş ve muhafaza edilmeleri bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerektiği kanaatine varmıştır.
Mevcut olayda başvuranların parmak izleri, hücre örnekleri ve DNA profilleri, birinci başvuran için hırsızlığa teşebbüs ve ikinci başvuran için de eşine karşı şiddet göstermekten dolayı alınmıştır. Veriler, ilk başvuranın beraat etmiş olması, ikinci başvuran hakkında da takipsizlik kararı verilmiş olmasına rağmen bunların süresiz olarak muhafaza edilmelerini öngören bir kanuna dayanarak kaydedilmiştir. Mahkeme, veri tabanlarının genişletilmesinin, suçluların tespit edilmesi ve suçun önlenmesine katkıda bulunduğunu kabul etmektedir. Ancak mahkeme tarafından tespit edilmesi gereken husus, bu muhafaza etme durumunun, orantılı olup olmadığı ve çatışma halinde olan kamu çıkarları ve birey çıkarları arasında adil bir denge yansıtıp yansıtmadığıdır.
Bu bağlamda Mahkeme, iç hukuk uyarınca polis kayıtlarına geçmesi gereken bir suçla ilgili olarak yakalanmış olan bir kişinin, ki hapisle cezalandırılmayan hafif suçlarda dahi yukarıda bahse konu edilen verilerin kaydedilebileceği, parmak izleri ve biyolojik örneklerinin alınması ve daha sonra da muhafaza edilmesi hususunun ilgilinin yaşı kaç olursa olsun mümkün olabileceği kanaatindedir. Bununla birlikte, muhafazanın süreyle sınırlı olmadığı, beraat etmiş bir bireyin, ulusal veri tabanındaki örneklerin silinmesini ya da imha edilmesini talep edebilmesi için yeteri derecede imkanının bulunmadığı ve tüm bunların denetimi için yeterli bir bağımsız denetim sürecinin bulunmadığını da kayda geçmiştir. Ayrıca mahkeme hiçbir suçtan dolayı suçlu bulunmamış ve masumiyet karinesinden faydalanma hakkı olan başvuranlar gibi kişilerin, mahkûm edilmiş kişilerle aynı muameleyi görmesinden kaynaklanan kınanma riski ile de karşı karşıya kalabileceğini ve bunun da endişe verici olduğunu ifade etmiştir.
Yukarıda açıklananlara ek olarak Mahkeme, mahkûm edilmemiş kişilere ilişkin verilerin muhafaza edilmesinin, ilk başvuranın durumunda olduğu gibi özel durumları ve gelişimleri ile topluma katılmalarının önemi sebebiyle küçüklerin söz konusu olduğu durumlarda çok zararlı olabileceği kanaatindedir.
Sonuç olarak Mahkeme, mevcut olayda başvuruculara uygulandığı şekilde suçlu olduğundan şüphelenilen fakat mahkûm edilmemiş kişilerin parmak izleri, DNA örnek ve profillerinin kalıcı olarak saklanması halinin, kamu çıkarları ve birey menfaatleri arasında adil bir denge sağlamadığını ve savunmacı devletin, kabul edilebilecek takdir marjını aşmış olduğu kanaatindedir.
Buradan hareketle mevcut olayda mahkeme, Sözleşme’nin 8. maddesinin ihlal edildiği kanaatine varmıştır.
- Sözleşme’nin 8. Maddesinin 14. Maddeyle Birlikte İhlal Edildiği İddiası
Başvurucular, kendileriyle benzer durumda olan kişiler dahilinde ayrımcı bir muameleye tabi tutulduklarını iddia etmiştir. Bu kapsamda Mahkeme, başvurucuların parmak izlerinin, DNA örnek ve profillerinin muhafaza edilmesinin, Sözleşme’nin 8. maddesini ihlal ettiğine kanaat getirmiş olup başvurucuların Sözleşme’nin “ayrımcılık yasağı” başlıklı 14. maddesine ilişkin olarak ileri sürdükleri şikâyetinin ayrı olarak incelenmesine gerek olmadığına hükmetmiştir.
III. Sözleşme’nin 41. Maddesinin Uygulanması
Her iki başvurucu da taleplerine ek olarak manevi tazminat talebinde bulunmuşlarsa da Mahkeme, ihlal tespitinin iki başvurucu için de yeterli telafiyi oluşturduğunu öne sürerek, manevi tazminat talebini reddetmiştir.
Karar metninin tam ve orijinal haline aşağıdaki link üzerinden ulaşabilirsiniz.