AİHM – Leander/İsveç Karar Özeti (26 Mart 1987, Başvuru no: 9248/81)
AVRUPA
İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
(26
Mart 1987, Başvuru No: 9248/81)
Leander/İsveç
Karar Özeti
(Madde
8, 10 ve 13)
Olayın Arka Planı ve
Tarafların İddiaları
Bu dava 11 Temmuz 1985 tarihinde, İsveç
vatandaşı olan Mr. Torsten Leander (“Başvurucu”) tarafından İsveç Krallığı’na
karşı açılmış olup başvurucu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8., 10. ve
13. maddelerinin ihlal edilip edilmediği hususunda Mahkeme’nin bir karar
vermesini talep etmiştir.
Başvurucunun
İddiaları: Mr. Torsten Leander,
1951 doğumlu bir İsveç vatandaşı olup mesleği marangozluktur. 20 Ağustos
1979’da İsveç’in güneyinde bulunan Karlskrona’daki Deniz Müzesi’nde “müze
teknisyeni” olarak geçici bir süreyle çalışmaya başlamıştır. Müze, askeri
güvenlik bölgesi olan Karlskrona Deniz Üssü’nün bitişiğindedir. Başvurucu, on
ay süre ile bu işte çalışacağını düşünmesine rağmen 3 Eylül 1979 tarihinde
tarafına yapılan bir bildirim ile 1969 tarihli Personel Kontrol Yönetmeliği
uyarınca kendisinin ilgili iş için uygunluk sağlamadığı ifade edilerek işi
bırakmasının istendiğini iddia etmiştir. Başvurucu’nun görüşüne göre 09 Ağustos
1979 tarihinde bu kontrolün yapılması talep edilmiştir.
Hükümet’in
Savunmaları: Hükümet, başvuranın
sadece 20 Ağustos-31 Ağustos 1979 tarihleri arasındaki dönemle sınırlı olarak
istihdam edildiğini ileri sürmüş ve bununla birlikte Bay Leander işe alınırken Deniz
Müzesi Müdürü tarafından iki hata yapığını ifade etmiştir: (i) bir kişinin
personel olarak işe başlatılmasından önce ilgili yönetmelikte belirtilen usule
uygun olarak kontrolünün yapılmamış olması, (ii) kadroya dair iş ilanının uygun
şekilde yayımlanmamış olmasıdır. Bu nedenlerle 30 Ağustos 1979’da gerekli
adımlar atılmış ve bahse konu işe dair ilan açılmış ve ilgili ilan, 28 Eylül
1979 tarihine kadar başvuruya açık bırakılmışsa da Başvurucu Bay Leander ilana başvurmamıştır.
25 Eylül 1979’da Müze Müdürünün Başvurucuya
dair yapılan değerlendirmenin olumsuz sonuçlandığını Başvurucuya bildirdiği,
Başvurucunun da bu nedenle ilana başvurmadığı anlaşılmaktadır.
Akabinde Başvurucu, Deniz Müzesi’nde
görevlendirilememe nedenlerinin kendisine bildirilmesi talebiyle Deniz
Kuvvetleri Komutanına bir mektup yazmış olup Başvurucuya gönderilen cevap
yazısında;
“Müze içerisinde Deniz Üs Komutanlığının
sorumlu olduğu alan içerisinde çok sayıda depo ve tarihi eserin bulunduğu, bundan
dolayı personelin birtakım özel nitelikli kısıtlamalara tabi olabileceği ve bu
nedenlerle Deniz Üs Komutanlığının, personelin kontrol edilmesini talep ettiği
ve yapılan kontrol neticesinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığının başvurucuyu
güvenlik açısından uygun bulmadığının belirtildiği ancak Başvurucunun Deniz
Müzesindeki görevi, Deniz Üssü’ndeki
tesislere erişimi gerektirmeyen bir görev ise, bu durumda Komutanın,
istihdam kararı noktasında bir etkisinin olmayacağı ve farklı bir prosedürün
işleyeceği” ifade edilmiştir.
Bunun üzerine Başvurucu, 22 Ekim 1979
tarihinde hükümete şikâyette bulunmuş ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığının
değerlendirmesinin iptal edilmesini ve geçici istihdam için göreve iade edilme
olasılığına bakılmaksızın Deniz Müzesindeki bu iş için kabul edilebilir
olduğunun ilan edilmesini talep etmiştir. Zira bu iş için kalıcı bir görevden
ayrıldığını ve bu netice itibariyle mağdur olacağını ve karısı ile çocuğuna
bakmakla yükümlü olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca başvurucu Leander, Deniz
Müzesi’ne kabul edilmeme nedenleri hakkında da kendisine bilgi verilmesini
talep etmiştir.
Akabinde Hükümet, Silahlı Kuvvetler
Yüksek Komutanlığı’nın görüşünü istemiş ki onlar da Deniz Kuvvetleri
Başkomutanına danışmıştır Bunun üzerine
Silahlı Kuvvetler Yüksek Komutanlığı, Hükümet’e 7 Kasım 1979 tarihinde ilettiği
cevapta, Deniz Kuvvetleri Başkomutanı’nın değerlendirmesine göre, L.’nin Müze
binasına giriş yoluyla veya çalışmaları yoluyla gizli faaliyetler hakkında
bilgi edinmemesi şartıyla Başvurucunun talebinin kabul edildiğini ancak Müze
Müdürü’nün söz konusu görevde görevlendirilen kişinin Deniz Üssü’ne serbest
erişim ve dolaşım özgürlüğüne sahip olmasını istediğini ve buna göre, 21 Eylül
1979’da başvuranı kabul etmeme kararı aldığını da belirtmiştir.
Bu cevaba istinaden Silahlı Kuvvetler
Yüksek Komutanlığı Hükümet’e verdiği cevapta:
“Başvurucu’nun, 15 Ağustos ile 1
Eylül 1979 tarihleri arasındaki görevinin, Deniz Üssü’ne herhangi bir şekilde
erişim içermediğini ve bu kapsamda Deniz Kuvvetleri Başkomutanının, bu tür bir
istihdama karşı olmadığını ancak Başvurucu Leander’in, Deniz Üssü’ne erişimine
izin verilir ise gizli tesis ve bilgilere erişiminin mümkün olabileceği göz
önünde bulundurularak ve güvenliğe ilişkin mevcut düzenlemelerin takip
edildiğini belirterek talebin reddedildiğini ve bununla birlikte Deniz
Kuvvetleri Başkomutanı gibi Silahlı Kuvvetler Yüksek Komutanı olarak Deniz
Üssü’ne erişim gerektirmemesi koşuluyla başvurucu Leander’in, Deniz Müzesi
tarafından uygun şekilde istihdam edilebileceği” yönündeki kanaatini dile getirmiştir.
İlaveten Silahlı Kuvvetler Yüksek
Komutanı, Ulusal Polis Kurulu tarafından yayımlanan ve başvurucu Leander ile
ilgili bilgileri içeren eki, cevabına eklemiş lakin bu ek, Mahkeme’ye sunulan
evraklara dâhil edilmediği gibi Başvurucuya da iletilmemiştir.
Akabinde 5 Şubat 1980 tarihli bir dilekçe
ile başvurucu, Hükümet’e yeni şikâyetlerini sunmuş ve Ulusal Polis Kurulu tarafından
açıklanan tarafına ait bilgilerin kendisine iletilmediğini belirtmiş, bu
durumun da Personel Kontrol Yönetmeliği’nin 13. maddesine aykırı olduğunu ifade
etmiş ve bu sebeple de 22 Ekim 1979 tarihli talebi ile ilgili karar verilmeden
evvel Hükümetten, kendisine bu açıklanan bilgiler hakkında bilgilendirilme ve
yorum yapma hakkı vermesini talep etmiştir. Bunun üzerine Hükümet, Ulusal Polis
Kurulu’ndan görüş istemiş ve ilgili görüş yazısında başvuran şikâyetlerinin
reddine karar verilmesi yönünde öneri iletilerek şu açıklamalar yapılmıştır:
“Ulusal Polis Kurulu’nun Güvenlik
Departmanı siciline bilgi girişi, esas olarak sır niteliğinde olan 1973 tarihli
Kraliyet Kararnamesi’ne dayanmaktadır.
(…)
Personel Kontrol Yönetmeliği’nin 13.
maddesine göre ilgili kişiye konuyla ilgili görüşlerini sunma fırsatı
verilmelidir. Ancak Polis Kurulu, Başvurucu’nun durumunda ilgili maddede
öngörülen özel koşullar bulunmadığından Başvurucu’ya bilgi verilmelidir ancak
bilgi girişinin, Kraliyet Kararnamesi uyarınca yapılmış olması nedeniyle anılan
13. Maddenin uygulanması için herhangi bir neden görülmemiştir.”
Bunun üzerine Başvurucu’nun şikâyeti, Hükümet’in
14 Mayıs 1980 tarihli kararıyla tamamıyla reddedilmiş ve gerekçe olarak da
Personel Kontrol Yönetmeliği’nin 13. maddesi uyarınca Başvurucu’ya sicili ile
ilgili bilgi verilmesini gerektiren özel bir durumun bulunmadığı ifade
edilmiştir.
Bunun üzerine başvurucu, kendisine
herhangi bir bilgi verilmediğini ifade ederek Komisyon ve Mahkeme’ye kendisi
ile ilgili birtakım ayrıntılı bilgiler sunmuş ve 1976’dan beri herhangi bir
partiye üye olmadığını, daha evvel ise İsveç Komünist partisine üye olduğunu,
ayrıca radikal görüşe sahip yayınlar yapan bir derneğin üyesi olduğunu, aynı
zamanda İsveç İnşaat İşçileri Derneği’nde de aktif olduğunu ve tek ceza mahkûmiyetinin
askerlik hizmetinden kaynaklandığını ve askeri geçit törenine geç kaldığı için
10 İsveç Kronu para cezasına çarptırıldığını ancak yukarıda belirtilen
koşullardan hiçbirinin personel kontrolünün olumsuz sonuçlanmasına neden
olmaması gerektiğini iddia etmiştir.
İç
Hukuk ve Uygulama
Politik
Düşünce Kaydı Yasağı
İsveç Anayasasına
göre ilgili vatandaşın rızası olmadan, hiçbir kamusal sicile yalnızca politik
görüşlerine dayalı olan bir kayıt girilemez.
Gizli
Polis Kaydı
Ulusal Polis Kurulu’nun Güvenlik
Departmanı tarafından tutulan sicilin (“gizli polis sicili”) yasal
dayanağı, Personel Kontrol Yönetmeliği olup ilgili Yönetmeliğin ikinci maddesi aşağıdaki
hükümleri içermektedir:
“Ulusal güvenliğe karşı işlenen
suçların önlenmesi ve tespitinden sorumlu özel polis teşkilatı için Ulusal
Polis Kurulu bünyesindeki Güvenlik Departmanı tarafından polis sicili tutulur.
Bu sicile, gerekli bilgiler işlenir.”
İkinci paragrafta ise birinci paragrafa
istisna getirilerek, bir kişinin bir örgüte mensup olması veya başka bir
şekilde siyasi görüş beyan etmesi hususunda polis siciline bilgi girişine izin
verilemeyeceği beyan edilmiştir.
Bunun üzerine 22 Eylül 1972 tarihinde Hükümet
tarafından Ulusal Polis Kurulu’na aşağıdaki talimat verilerek;
“Ülkede siyasi amaçlarına ulaşmak
amacıyla kurulu birçok örgütün bulunduğu, yalnızca böyle bir örgütün üyesi
olmanın, sicile bir kişi hakkında kayıt yapılması için bir neden oluşturmadığı
ancak böyle bir örgütün bir üyesi veya destekçisinin, ulusal güvenliği
tehlikeye sokan veya amaçlanan faaliyetlere katılma şüphesini haklı çıkaracak
şekilde hareket etmesi halinde gerekli bilginin sicile işlenebileceği” ifade edilmiştir.
Personel
kontrolü
Personel Kontrol Yönetmeliği’nin
birinci maddesi uyarınca personel kontrolü, ulusal güvenlik açısından önemli
görevlere atanan veya atanması düşünülen kişilerle ilgili olarak polis
kayıtlarından bilgi alınması anlamına gelmektedir.
Üçüncü maddesi, Silahlı Kuvvetler
Yüksek Komutanlığı da dâhil olmak üzere personel kontrolü talep etme hakkına
sahip belirli makamları açıklamaktadır.
Dördüncü maddesi de bir personel
kontrolünün, yalnızca ulusal güvenlik açısından önemli olan belirli görevlerle
ilgili olarak gerçekleştirilebileceği belirtilmektedir. İlgili makamlar, ulusal
güvenlik açısından hayati önem taşıyıp taşımadıklarına göre, iki sınıfa
ayrılmaktadır. Birinci sınıftakilere dair kararlar Hükümet tarafından
alınırken, ikinci sınıftakilere dair kararlar söz konusu makamlara
devredilmektedir.
Altıncı maddede ise personel kontrolü
amacıyla bilgi verilmesi taleplerinin, Ulusal Polis Kurulu tarafından sadece
göreve atanması amaçlanan kişi hakkında yapılabileceği ifade edilmiştir.
Sekizinci ve dokuzuncu maddelerde ise
atama makamına hangi bilgilerin verilebileceği ile ilgili açıklamalar
mevcuttur.
Buradan hareketle birinci sınıftakiler
yönünden Ulusal Polis Kurulunun sekizinci madde uyarınca ilgili kişi hakkında
gizli polis sicilinde veya başka herhangi bir polis sicilinde bulunan tüm
bilgileri açıklayabileceği; ikinci sınıfta bulunanlar için ise Ulusal Polis Kurulunun,
dokuzuncu madde uyarınca yalnızca aşağıda belirtilen belirli tür bilgiyi
sağlayabileceği ifade edilmiştir:
“21 Mart 1952 tarihli (98 sayılı)
Kanunun 1. paragrafında belirtilen suçlardan mahkûm edilmesi veya işlediğinden
şüphelenilmesi veya Ceza Kanununun 13. bölümünün 7. veya 8. paragraflarında
belirtilen kamu düzeni, ulusal güvenlik veya hükümete karşı işlenen suçlar veya
bir teşebbüs hali,
Devletin güvenliğine karşı suç teşkil
eden veya hükümeti devirmeye yönelik birtakım eylemlerden mahkûm edilmesi veya
şüphelenilmesi veya bir teşebbüs hali,
Faaliyetleri veya başka bir nedenle 1.
ve 2. fıkralarda belirtilen eylemlere katılmaya hazır olduğundan şüphelenilmesi
hali”
İlaveten Yönetmeliği’n 11. maddesi uyarınca
sicilden bilgi verilip verilmeyeceğine karar verilirken Ulusal Polis Kurulu bünyesinde
altı kişilik üyeden oluşan kurulun, en az üçünün hazır bulunması ve bunların
oybirliği ile karar vermesi gerekmekte olup aksi görüş çıkması halinde konunun,
Hükümete havale edileceği belirtilmektedir.
Personel
kontrolü talebi geldiğinde izlenen uygulamanın şu şekilde olduğu açıklanmıştır:
Güvenlik Departmanı, ilgili kayıtlarda
yer alan bilgiler hakkında bir muhtıra düzenler ve bunu sözlü olarak Kurul’a
sunar. Kurul, müzakereden sonra bilgilerin tamamının mı yoksa bir kısmının mı
verilmesi gerektiğine karar verir. Bu kararı alırken de diğer şeylerin yanı
sıra söz konusu verinin niteliğini, bilgilerin güvenilirlik derecesini ve
girişlerin ne kadar eski olduğunu dikkate almaktadır.
Diğer yandan Personel Kontrol
Yönetmeliği’nin 13. maddesi, birinci güvenlik sınıfındaki atama görevi ile
ilgili durumlarda Ulusal Polis Kurulu tarafından bilgi açıklanmadan önce özel
bir durum bulunmadıkça ilgili kişiye görüşlerini yazılı veya sözlü olarak sunma
fırsatı verilmesi gerektiği öngörmüştür. Bu durumun ikinci güvenlik sınıfındaki
atamalar yönünden ise yalnızca özel durumlar nedeniyle gerekli olması halinde
uygulanacağı belirtilmiştir. Bu hüküm, 1 Ekim 1983 tarihinden itibaren
değiştirilmiş ve tüm güvenlik sınıflarındaki görevlere atanma durumlarında
bilgi açıklanmadan önce ilgili kişiye gözlemlerini yazılı veya sözlü olarak
sunma fırsatı verilmesi gerektiği yönünde düzenleme yapılmıştır. İstisnası ise şu
şekildedir:
Eğer ilgili kişi 1980 tarihli Gizlilik
Yasası’ndaki herhangi bir hüküm uyarınca gizli olarak sınıflandırılan bilgileri
öğrenirse (Yasa’nın 7. bölümünün 17. maddesi hariç olmak üzere) bu hüküm
geçerli olmayacaktır. Ayrıca resmi görev atamalarıyla ilgili olmayan
durumlarda, Hükümet ilgili makamı, kişiyi personel kontrolü hakkında
bilgilendirme zorunluluğundan muaf tutmuştur.
Resmi
Belgelere Ücretsiz Erişim İlkesi
İsveç Anayasası uyarınca kanunla
sınırlandırılmadıkça herkes resmî belgeye ücretsiz erişim hakkına sahiptir.
Yukarıda da belirtildiği gibi birtakım
sınırlandırmalar mevcut olmakla birlikte Polis Kaydı Yasası’nın üçüncü bölümü
uyarınca aşağıdaki hallerde ilgililerin belgeye erişimi mümkündür. Şöyle ki;
” *Adalet Bakanı, Ombudsman,
Ulusal Polis Kurulu, Merkezi Göç İdaresi, İlçe Yönetim Kurulları, İdare
Mahkemeleri, Emniyet Müdürlükleri veya Savcılar;
*Hükümetin belirli dava türleri veya
belirli bir durum için gerekli izni vermiş olması halinde diğer makamlar;
* Bir gerçek kişi, yabancı bir ülkede
haklarını güvence altına almak, ülkeye girmek veya ikamet etmek veya orada
çalışmak, sağlık hizmetleriyle ilgili faaliyetler veya ulusal güvenlik
açısından önemli konularla ilgili veya diğer durumlarda haklarını güvence
altına almak için sicilden bilgi alması gerektiğini kanıtlar ve Hükümet, bu
bilgilerin kendisine verilmesine izin verirse resmi belge ilgili gerçek kişinin
erişimine açılabilir.”
Somut olayda Başvurucunun durumundaki
kişilerin polis kayıtlarından bilgi elde etmesine izin veren herhangi bir özel
düzenlemeye dair hiçbir kanıt sunulmadığı ifade edilmiştir.
10 Ekim 1983 tarihinde Komisyon, adil
yargılanma hakkını içeren 6. madde kapsamında şikâyetin kabul edilemez olduğuna
hükmetmiştir.
I.
8. Maddenin İhlal Edildiği İddiası (Mad. 8)
Somut olayda Başvurucu, geçmişindeki
hiçbir şeyin, Güvenlik Departmanı siciline kaydedilmesini ve “güvenlik
riski” olarak sınıflandırılmasını gerektirecek nitelikte olmadığını ileri
sürmüş ve ayrıca Personel Kontrol Yönetmeliği’nin, 8. maddenin 2. fıkrası dâhilinde
değerlendirilemeyeceğini ifade etmiştir.
Ek olarak Başvurucu, bu tür bilgilerin
hem saklanması hem de açıklanmasının, Sözleşme’nin 8. maddesinin 1. fıkrasında
güvence altına alınan özel hayata saygı hakkına müdahale teşkil ettiğini iddia
etmiştir.
Müdahalenin
haklı olup olmadığı
İsveç personel kontrol sisteminin
amacı, ulusal güvenliğin korunması olduğundan Sözleşme’nin “özel ve aile
hayatına saygı hakkı” başlıklı 8. maddesinin amaçları açısından meşru olduğu kabul
edilmiştir. Tartışmanın ana konuları, müdahalenin “hukuka uygun” ve
demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığıdır.
Buradan hareketle gizli polis
sicilinin, Bay Leander’ın özel hayatıyla ilgili bilgileri içerdiği ortadadır. Sözleşme’nin
8. maddesinin 2. fıkrasındaki “hukuka uygunluk” ifadesi öncelikle,
müdahalenin iç hukukta bir temele sahip olmasını gerektirir. Gizli polis
siciline bilgi girişi de bilgilerin, özel polis teşkilatı için gerekli olması
ve “ulusal güvenliğe karşı suçları vb.” önleme veya tespit etme
amacına hizmet etmesi gerekliliğine tabidir. Ayrıca Yönetmelik, hangi bilgilerin
verilebileceğine, bilgilerin hangi makamlara iletilebileceğine ve bu tür bir
iletişimin gerçekleşebileceği koşullara ilişkin açık ve ayrıntılı hükümler
içermektedir.
Yukarıda belirtilenleri göz önünde
bulunduran Mahkeme, İsveç Hukuku’nun vatandaşlara, personel kontrol sistemi
altında bilgi toplama, kaydetme ve yayınlama konusunda sorumlu makamlara
tanınan takdir yetkisinin kapsamı ve kullanım şekli hakkında yeterli bilgi
verdiği/açıklama yaptığı kanaatindedir.
Buradan hareketle mevcut davada
Mahkeme, Bay Leander’ın özel hayatına yapılan müdahalenin 8. madde dâhilinde
hukuka uygun olduğuna hükmetmiştir.
Ulusal
güvenlik çıkarları için demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı hususu
Gereklilik kavramı, müdahalenin acil
bir toplumsal ihtiyaca tekabül ettiğini ve özellikle, izlenen meşru amaçla
orantılı olduğunu ifade etmektedir. Mevcut davada, davalı Devlet’in ulusal
güvenliğini korumaya yönelik menfaati, başvuranın özel hayatına saygı hakkına
yapılan müdahalenin ciddiyeti ile dengelenmelidir.
Kabul edilmelidir ki itiraz edilen
müdahale, kamu hizmeti içindeki belirli hassas görevlere erişim olasılıkları
üzerindeki sonuçları nedeniyle Bay Leander’ın meşru menfaatlerini olumsuz yönde
etkilemişse de bu sonucun haricinde müdahale, Başvurucu’nun kendi seçeceği bir
özel hayatı sürmesine engel teşkil etmemiştir. Ayrıca Hükümet, yeterli koruma
sağlayan farklı güvenceler sunduğunu belirtmiştir. Bunlar;
(i) personel kontrolü varlığının,
Personel Kontrol Yönetmeliği ile kamuya duyurulması,
(ii) hassas görevlerin farklı güvenlik
sınıflarına bölünmesi,
(iii) sadece ilgili bilgilerin toplanıp
yayımlanabileceği,
(iv) bilgi talebinin yalnızca atanması
amaçlanan kişi ile ilgili olacağı,
(v) parlamenterlerin Ulusal Polis
Kurulu’nun üyeleri olduğu,
(vi) söz konusu kişiye bilgi
iletilebileceği,
(vii) söz konusu kişinin atanıp
atanmaması kararının Ulusal Polis Kurulu’na ait olmadığı; tam tersine talepte
bulunan makama ait olduğu,
(viii) bu karara karşı itiraz
edilebileceği,
II.
10. Maddenin İhlal Edildiği İddiası (Madde 10)
Başvurucunun tabi tutulduğu Personel
Kontrol Yönetmeliği’nin, ifade özgürlüğünün kullanılmasına bir müdahale teşkil
edip etmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Personel Kontrol Yönetmeliği’nin
amacının, ulusal güvenlik açısından önemli görevlerde bulunan kişilerin gerekli
kişisel niteliklere sahip olmalarını sağlamak olduğu Yönetmelik hükümlerinden
açıkça anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca Mahkeme’ye sunulan meselenin temelinde
kamu hizmetine erişim yatmaktadır. Başvurucu’nun söz konusu göreve atanmasının
ulusal güvenlik nedeniyle kabul edilemeyeceğini bildiren Silahlı Kuvvetler
Yüksek Komutanlığı ve Deniz Kuvvetleri Başkomutanlığı, Bay Leander’ın bu görev
için gerekli kişisel niteliklerden birine sahip olup olmadığı konusunda ilgili
bilgileri dikkate almıştır. Yukarıda açıklanan tüm bu nedenlerle Mahkeme,
“ifade özgürlüğü” başlıklı 10. maddenin ihlal edilmediğine hükmetmiştir.
III. 13. Maddenin İhlal Edildiği İddiası
Hükümet, İsveç Hukuku’nun 13. maddenin
amaçları doğrultusunda yeterli hukuk yolları sunduğunu ifade etmiştir. Bunlar;
(i) görev için resmi bir başvuru ve olumsuz sonuç alma halinde Hükümet’e
başvuru; (ii) Gizli polis siciline erişim için Ulusal Polis Kurulu’na bir talep
sunulması ve bu talebin reddedilmesi halinde idare mahkemelerine itiraz yolu;
(iii) Adalet Bakanlığı’na şikâyet etme; (iv) Ombudsman’a şikâyet etme.
Buradan hareketle Bay Leander, 5 Şubat
1980 tarihinde Hükümet’e yazdığı bir mektup ile Ulusal Polis Kurulu’nun,
Sözleşme hükümlerine aykırı davrandığı gerekçesiyle şikâyetini sunmuş ve
Hükümet, Bay Leander’ın 22 Ekim ve 4 Aralık 1979 tarihli şikâyetlerini de
kapsayan 14 Mayıs 1980 tarihli kararı ile ilgili şikâyeti reddetmiştir. Buna
göre Mahkeme, Sözleşmenin “etkili başvuru hakkı” başlıklı 13. Maddesinin de ihlal
edilmediği sonucuna varmıştır.
Karara ulaşmak için tıklayınız.